Öne Çıkan Yayın

Beni Her Yerde Bulun (BU YAZI BAŞA İLİŞTİRİLMİŞTİR)

İletişim için: semender101@gmail.com Şahsi blog: E, burası zaten. ~Gerektikçe güncellenecektir.~

2 Mart 2018 Cuma

Akpapak Erdem Paşa

Akpapak Erdem Paşa, Umaroğulları obasında; miladi 9 Mart 998'de doğdu. İlk tahsilini İstanbul civarında, Mekteb-i Farabe'de gördü. Ardından, oba Balıkesir'e göçtü. Burada, Medrese-i Mesken-i Absal'da temel medrese eğitimi gördü. Son tahsilini Çanakkale On iki Zilhicce Medresesi'nde tamamladı. Akpapak Erdem Paşa, ilk medrese döneminde edebiyata merak saldı. Akpapak Erdem paşa; ayrıca okçuluk, kampçılık, balıkçılık ve Uzakdoğu kültürüne de meraklıydı. Akpapak Erdem Paşa, daha sonra Umaroğulları'nın beyi oldu.

Akpapak Erdem Paşa'nın beylik aldıktan sonra ettiği yeminden önce okuduğu şiir:

Orijinal (Günümüz Türkçesi)

Dünya, para esizdir (Dünya -hayat-, para -mal, mülk- haindir)
Daim olan sessizdir (Daim olan -Allah- sessizdir)
Erdem işi nefistir (Vicdanın işi güzeldir)
Dağlar bağrı ağlaşır (Dağların arası ağlaşır)

İyi kötü daimdir (İyi, kötü süreklidir)
Tanrı işi naimdir (İbadet cennetliktir)
Alper kişi kaimdir (Savaşçı ayakta durur -beyin yerine geçer-)
Gökler üstü yaylaşır (Göklerin üstü yay çeker/ok atar.)(Alternatif: Bulutlardan yağmur, mızrak gibi sert yağar)

Oğuz soyu faiktir (Oğuz soyu üstündür)
Boy sayısı yirmi'k'tir. (Boy sayısı yirmi ikidir)
Bey buyruğ yay oktır (Beyin emri doğrudur, keskindir)
Yerler neyi dağlaşır (Yerler neden/nasıl dağlaşır/yükselir)(Alternatif: Deprem niye olur?)

Akpapak Erdem der ki: (Akpapak Erdem der ki)
Atam Oğuz, babamdır (Atam Oğuz, babamdır; soyumun atasıdır)(Alternatif: Atalarımın boyları benim boylarımdır, beyleri beyimdir)
Anam Gök-Kal Hatın'dır (Anam/dişi atam gökten gelen kızdır; Bozok'un anasıdır; Oğuz Kağan'ın gökten gelme eşidir)
Kedi köpek dalaşır (Kedi köpek dalaşır)(Alternatif: Türk, Moğol savaşır)(Alternatif: Turan, Çin savaşır)(Alternatif: İnsanın hırsı, kavga bitmez)

Akpapak Erdem Paşa, döneminde Bilecik'i yaylak, Gökçeada'yı kışlak eylemiştir. Medreseden tanış olduğu Eskişehir'deki Özenli Abdullah Paşa ve Balıkesir'deki Çakır Artun Paşa ile iyi ilişkiler kurmuştur. Anasının obası Hacışerifoğulları'nın İstanbul'a gitmesine önayak oldu, böylece orayı siyasi olarak olmasa da fethetti. Ancak daha sonra beyliğe geçen Alp Er Uğur'la anlaşamadı; bir savaşın önünden dönüldü.

Akpapak Erdem paşa, aşçılık ve süslü silahlara da meraklıydı. Otağında bir odası tamamen özel yapım, bol süslü kılıç ve bıçaklara; bir diğer odası da evcil hayvanlarına ayrılmıştı. Akpapak Erdem paşa, bilinen her hayvanı evcilleştirip beslemeye çalışırdı. Yavru aslan ve kaplanlara bakar, sonra bunlar büyüyünce yeniden ormana alıştırırdı.

Akpapak Erdem paşa, ciddi yeminler ederken Vallahi demez; gökleri, yeri, hayvanları vs. şahit tutarak yemin ederdi. Medrese döneminde, Tekfur Yağız Emir ile yaptığı mücadelede savaşa başlamadan hemen önce şöyle yemin ettiğini, ilgili tüm kaynaklar birebir aynı sözleri kullanarak yazar: "Pusatım (kılıcım) gök (mavi/gri) girip kızıl çıksın ki, (yapmazsam harakiri yapayım) göklerden akan suya (yağmura/şelaleye) yemin olsun ki, ata kanıma (Kan kardeşliği, and içmeyi kast ediyor) and olsun ki, kara çelik öz kılıcım (karbon çeliğinden kılıcım) beni kağıt gibi kessin ki, (kendi silahımla öldürüleyim ki) senin kelleni alıp bu diyarda İslam bayrağını dalgalandıracağım!"

Akpapak Erdem Paşa, durduk yere savaş/kavga çıkarmak istediğinde "Ellerim kaşınır" derdi. Sırf bu yüzden, toyun kararı ile bunu dediği an tüm obaya haber verecek bir vezir kendisine verilmiştir.

Akpapak Erdem paşa'nın beyliği aldığı vakit ettiği yemin, Türkçe kaynaklarda pek azdır ve onlar da çelişkilidir. Yalnız üç güvenilir Türkçe kaynakta, üç farklı biçimde geçer.

Bunlardan ilki, o dönem orada olmasa da olayları bizzatihi Akpapak Erdem Paşa'dan duymuş olma ihtimali olan Özenli Abdullah Paşa'nın hatıratında geçer. Şu şekildedir:

Üstte tenger (mavi) gök, yerde yağız yer şahidim olsun; on iki kutlu hayvan (On iki hayvanlı takvimdeki hayvanlar. Ayrıca şu hayvanlar da kastediliyor olabilir, çünkü Akpapak Erdem paşa'nın bunların kutsal olduğunu söylediği biliniyor: Ejder/keler, yılan, kurt, tuğrul/şahin, kartal, at, geyik, oğlak, boğa, pars/leopar, balık, tilki) üzerine yemin olsun, eğer ki obamızın başına felaket getirirsem bizzat anam, babam, kardeşim, en yakınım kendi, kara çelik öz kılıcımla canımı hırıldatarak alsın, alca kanımı yeryüzüne döksün, atalar, analar (hem kendi ataları/anaları, hem de babalar, analar) benden şikayetçi olsun; obamızın başına taş yağdıracak iş yaparsam alayı benim başıma yağsın, börküm karda kalsın, (donarak öleyim) kovan kovan sarıca (yabani, eşek) arılarım duman içinde soksun, (sakinleşemesin) tavla tavla koç atlarım üstümde tepinsin, katar katar kızıl tüylü develerim başımı yesin, (ısırsın) ağıl ağıl kara koçlarım süssün, koca koca köpeklerim, kurtlarım, aslanlarım, kaplanlarım, kedilerim beni yesin, bitirsin. Ahirette atam Oğuz'un, elçim Muhammed Mustafa'nın yüzüne bakmak nasip olmasın. Eğer ki obamız hakkında şer getirirsem, kıl sicimi boynuma geçirin! (İdamımı verin)"

Bir diğer kaynak, Akpapak Erdem Paşa'nın epey bir sonraki torunu Kambek tarafından yaptırılan yazıtta geçer; bunun Umaroğulları arasında yaygın bir anlatı olduğu da bu yazıtlarda yazar:

"Eğer ki beyliği çıkar yaparsam, (kendi çıkarıma kullanırsam) kara başım önüme düşsün, (kafam kesilsin) ak saçım dökülsün, (başım çürüsün) adım kalmasın, (unutulayım) kütüğüm devrilsin. (Soyum kurusun) Bu yeminde; yerdeki yılan, sözdeki yalan şahidim olsun!"

Üçüncü versiyon, Bilecik'te yaygın bir anlatıdır:

"Eğer ki ilin, (devletin/şehrin) halkın başına iş açarsam başım kararsın, (yanarak öleyim) ısırganlar ayağımı dağlasın, (yürüyemeyeyim) adalara gitmek nasip olmasın. (Akpapak Erdem Paşa'nın en büyük hayallerinden biri, o dönemde hala yapamamış olduğu Japonya'ya gitmektir) Ateş, su, toprak ve hava şahidim olsun. Ağaçlar duysun, madenler dursun. (Malım mülküm kalmasın.)(Alternatif: Dağlar, mağaralar geçit vermesin)"

Bu yemin hakkında, kendi içinde tutarlı olan Yunan, İngiliz ve Rus kaynakları da vardır. Ancak bunlar, yemini sanki kendilerini yok etmek için etmiş gibi yansıtmıştır. Ancak Korece bir kaynakta şöyle geçer
Akpapak Erdem Paşa'nın geyik derisi üzerine hazırlattıığı, "Hedef" adlı harita.
"Şayet benlik (bencillik, çıkarcılık) yaparsam başımı kesin. Esizin (hainin) başını, cepçinin (hırsızın) elini, mütecavizin şeyini kesin. Üstte kutlu gök, altta yanmış toprak, ikisi arasında akan suya (yağmura) yemin olsun ki, geyik kanı içilmesin ki, (yemeye yemek bulamayayım) obanın gayreti, gayretimdir. Obanın düşmanı, düşmanımdır. Kızıl Elma, Turan'dır!" İlgili kaynak, son kısmın Akpapak Erdem Paşa'nın devlet ideali olduğunu yazmıştır.
Akpapak Erdem Paşa'nın kardeşine yaptırdığı resim çalışması. Akpapak Erdem Paşa, çorba içiyor.
Akpapak Erdem paşa, kayık mantı yerken dahi ona sos dökerdi. Ayrıca yemeklerini otağ erkanından ayrı, sedirde oturduğu halde bağdaş kurarak yemek gibi bir alışkanlığı vardı. Ayrıca yemekte daima tahta kaşık bulundurur, ancak ne çorba, ne de pilavı bununla yemezdi. Sadece karıştırma gibi işleri yapmakta kullanırdı. Akpapak Erdem paşa, Umaroğulları'nda ilk defa otağ ziyafetlerinde Uzakdoğu yemeği koydurmuştur. Ancak nesli arasında, Umaroğulları'nda pek çok Uzakdoğu hayranı var idi. Uzmanlar, bunun nedenini; o sırada Umaroğulları ile sıkı ve iyi ilişkiler içinde olan ve Devlet-i Aziz'e hizmet eden Korelileşmiş bir Tunguz obası olan "Sütveci" (Asıl isimleri: Korece "yaban domuzu" anlamında Sutwaeji) halkının ve yine Devlet-i Aziz'e hizmet eden, Türkleşmiş göçebe bir Koreli birliği olan "Ceng-yebhan" (Asıl isimleri; atalarının adı olan Changyeb Han) halkının etkisi olarak açıklar.

Medrese-i Aziziye'deki bir Akpapak Erdem Paşa mozaiği. O olduğuna dair tek kanıtlarımız gözlüğü -ki o dönem yaygın gözlük buydu- ve elindeki, eşi olmayan ok. Zira o dönemler Bilecik ve civarında bu giyim pek yaygındı, Akpapak Erdem Paşa da devletin bir görevlisi olarak sık sık halkın nabzını yoklamaya tebdil-i kıyafet çıkardı. Tebdil-i Kıyafet'le; ancak elindeki eşi olmayan okla yapılan bu mozaiğin bir eşi, benzeri daha yok. Bunun hemen yanında Özenli Abdullah Paşa ve Çakır Artun Paşa'yı gösteren mozaikler de vardır; ancak onlar eğer olursa o makalelerin konusu
Akpapak Erdem Paşa, yirmi farklı Türk dilini ve Japonca'yı ana dili gibi konuşurdu. (Bu yirmi farklı Türk dilinden biri zaten ana diliydi). Ayrıca Akpapak Erdem Paşa, iyi sayılabilecek biçimde Moğolca, Korece ve Macarca konuşurdu. Çok az da Hintçe, Latince ve Çince konuşurdu; ancak Hintçe ve Çince'yi yalnız konuşmayı, o da çok az, bilir, yazamazdı. Akpapak Erdem Paşa'nın Fransızca öğrenmeye çalıştığını; ancak Fransa'dan gelmiş bir temsil heyetine kızınca alplarından birine öğrenmeyi emredip, kendisi vazgeçtiğini biliyoruz. Döneminde yaygın yabancı diller olan İngilizce'yi, Farsça'yı ve Arapça'yı bazı kelimeler ve temel dışında asla öğrenmedi. Akpapak Erdem Paşa, ayrıca Özenli Kaan Paşa ve Çakır Artun Paşa ile birlikte Medrese-i Aziziye'yi kurdu. Burada bir çok ilim konusunda tahsil verilmesine rağmen, Fransızca tahsilinin olmadığı az sayıda medresedendi.

Akpapak Erdem Paşa; Latin, Arap, Yunan, Kiril, Kore, Japon, Göktürk ve Moğol alfabelerini bilirdi. Ayrıca Akpapak Erdem Paşa'nın, şifreleme ya da günlük kullanım amacıyla yirmiden fazla yazı icat ettiğini ve bunların çoğunu ancak 1-2 kaynakta kullandığını biliyoruz.

Akpapak Erdem Paşa, emrinde olduğu Devlet-i Aziz'de iktidar mücadelesine girmemişti. Ancak kendi obasında babasıyla, akraba obalarda da (Hacışerifoğulları, Sofoğulları) Alp Er Uğur bey ile iktidar mücadelesinde olduğunu biliyoruz. Akpapak Erdem Paşa'nın, Rus çarı Vladimir ile iktidar mücadelesine girdiğini söyleyen kaynaklar vardır. Bunun doğruluğu kanıtlanamamakla beraber, Rus Çarlığı'nda yaşayan Hint-Avrupa soylu olmayan halklara hükmetmek istediğini biliyoruz. Ancak; Akpapak Erdem Paşa bir uç beyi değildi, bu yüzden de bunun için farklı yöntemler uygulayıp devleti yönlendirmesi gerekiyordu. Bunu yapmaya çalışıp çalışmadığını bilmemekle birlikte; yapamadığını biliyoruz.

O zamanlar yardımla da olsa tek kişilik çadır kuramayana beylik vermezler, "daha sekiz direği doğrultamayan koca obayı nasıl doğrultsun? Bir ufak çadır kurduramayan koca otağı nasıl kurdursun?" derlerdi. Bozüyük'te bir oba kalıntısında bulunan bir mozaik, Akpapak Erdem Paşa'nın ilk çadırını göstermektedir. O vakitlerde "ev" denen yaşam çadırları keçeden, bu çadırlar ise artık kumaştan yapılırdı.

Akpapak Erdem Paşa'nın çocukluğunda, Umaroğulları hazıra, rahata pek alışmıştı. Yay tutmayı, tavuk bakmayı bile unutmuşlardı. Akpapak Erdem Paşa, biraz da bu vaziyeti değiştirmek için bey olmak istiyordu. Bir kurbanda, eline geçen bir parça koyun postundan ak renkli bir papak yaptı. Akpapak Erdem Paşa, o dönem ilk medrese eğitimini tamamlamıştı ve Devlet-i Aziz'in görevlisiydi. Bu nedenle Erdem Paşa denirdi. Bunu yaptıktan sonra, "Kafkasya'da kardeşim Karapapaklar vardır, ben de Akpapak'ım." dedi. Adı Akpapak Erdem Paşa olarak kaldı. Akpapak Erdem Paşa, bey olduktan sonra "Delibek" mahlasını da kullanmıştır. Nihayet göç vakti geldiğinde, Akpapak Erdem paşa; oradaki hayvanların, bitkilerin, kaynakların bolluğunu anlatıp milleti gaza getirmiş ve obanın kışlağını Bilecik yakınlarındaki Pazarcık, yaylağını da Bozüyük eyletmiştir. Akpapak Erdem paşa, bu sırada millete unuttukları sanatları öğretmiş; hatta civarda Umaroğulları'nın yay, kılıç ve hayvanları için tüm mal varlığını vermeye hazır kitleler oluşturmuştur. Ancak, Akpapak Erdem Paşa; dergahında daima medreseden tanışı, o sıralar Balıkesir'de bulunan Çakır Artun Paşa'nın yaptığı silahları övmüştür. Bu sayede, ikisi arasında belgesiz bir ticaret anlaşması oluşmuş; birbirlerinin müşterilerini çalmaları engellenmiştir. Akpapak Erdem Paşa, tarlalar ve sürüleri korumak için karakulakları kullanmış, ayrıca geyik, ceylan gibi hayvanların koyun, keçiden farkı olmadığını söyleyerek bunları da evcilleştirmiştir. Akpapak Erdem Paşa, o sırada civardaki zenginlerin yılan derisine nice altınlar döktüğünü görmüş, bu nedenle o döneme kadar obada yalnız kendisinin, o da zevk, süs için beslediği yılanları da obanın ticaret nesnesi haline getirmiştir. Akpapak Erdem Paşa, toyun karşı çıktığı bu kararın ne kadar kârlı olduğunu yüzlerine vurunca; onu artık bey yapmışlardır. Akpapak Erdem Paşa, bu dönemden sonra obada Delbey diye de anılmış, hatta başkasının ağzından hükümdarlara yazdığı mektuplarda bu ismi kullanmıştır.

Akpapak Erdem Paşa, kesin bey olduktan sonra Bilecik'in tamamını yaylak, Gökçeada'yı ise kışlak eylemiştir. Toy, bu karara karşı çıkınca kışlağı İzmir eylemiştir; ancak kış döneminde kendisi, obada yerine bir elçi bırakıp otağını Gökçeada'ya kurdurmuş ve orada yaşamıştır.
Akpapak Erdem Paşa'nın keleri ile bir tasviri, Bursa'daki bir tanışının yaptığı bir duvar halısı.
Akpapak Erdem Paşa döneminden evvel; obada yalnız şu hayvan ve bitkiler vardı: Bir kaç sığır, azıcık koyun, kendi hususi evcil hayvanları, bir kaç kümes tavuk, iki-üç ördek, biraz köpek, biraz kedi, adam sayısından biraz fazla at ve eşek; hıyar, bakla, kiraz, gül, ayva, üzüm, biber, nane, fasulye, ahududu, çilek, sarımsak, soğan, ceviz, şerbetçiotu, haşhaş. Akpapak Erdem Paşa'nın beyliği sona erdiğindeyse obada şu hayvan ve bitkiler vardır: Binlerce sığır, yüzlerce koyun ve keçi, binlerce tavuk, onlarca ördek, sülün, kaz, adam sayısının yaklaşık beş katı köpek ve kedi, kartal, şahin, doğan, serçe, çekirge, güvercin, milyonlarca sazan, koi, alabalık, çipura, karagöz, somon, yılan balığı, Japonbalığı, piranha, soytarı balığı, cerrah balığı, papaz balığı, berber balığı, lepistes, pangasus (o dönemde kendisine Umaroğullarınca Bengal yayını denirdi), onlarca yılan ve kertenkele, bir grup kaplumbağa ve kurbağa, biraz av için eğitilmiş kaplan, leopar, tarla sayısınca karakulak, yüzlerce deve, binlerce at, onlarca ceylan ve geyik, az miktarda ayı, milyarlarca tavşan, üç yüz kadar eşek, bir miktar katır, elli gelincik, yüz yirmi tilki, onlarca çakal, bir kaç fıçı kerevit, ıstakoz, karides, mercan, anemon, sünger, on kovan kadar sarıca arı, yüz kovan kadar bal arısı, beş kovan kadar tüylü arı, yüzlerce Betta splendens (Devlet-i Aziz kaynaklarında "Siyam Balığı", Umaroğlu kaynaklarında "Kalagamun" diye geçer, pirinç tarlalarındaki böceklenme ve sıtma için kullanılmıştır); domates, hıyar, biber, patlıcan, karnabahar, brokoli, maydanoz, nane, mısır, pirinç, arpa, çavdar, bakla, fasulye, bezelye, bamya, kiraz, vişne, kuş üzümü, böğürtlen, çilek, gül, ballıbaba, gülhatmi, patates, havuç, sarımsak, soğan, ayva, armut, elma, üzüm, ahududu, huş, karaağaç, ceviz, meşe, çam, akçaağaç, söğüt, çayır mantarı, kestane mantarı, melki, tuzlu melki, puf mantarı, shiitake, yosun, kara nilüferi, bambu , zeytin, iğde, şerbetçiotu, haşhaş, çay, yabanmersini, kahve, domates, patates.

O dönemden evvel; Umaroğulları çekirge, yılan ve at eti yemezdi. Akraba obalardan Sofoğulları ise yılan eti yerdi. Akpapak Erdem Paşa, otağ ziyafetlerine çekirge ve at eti koydura koydura milleti bunların yenebileceğine ikna etti. Yılan eti ise, Sofoğulları'na satıldığından halkı ona alıştırmadı; ama kendisi özellikle çöllerde yaşayan yılanları yerdi; hatta yılandan dolma dahi yapmış idi. Bu dolmanın orijinal tarifi bilinmemekle birlikte, Akpapak Erdem Paşa'nın günümüzdeki torunlarından ünlü şef Arif Akpapak şöyle diyor: "Bu dolmayı epey araştırdım. İçinde muhakkak pirinç ve kuş üzümü vardı. Hintli bir arkadaşımın, aile evinde böyle bir tarif içeren eski bir kitap olduğunu söyledi. Atam Akpapak Erdem Paşa'nın Hintçe bilmediği söylenirdi bizde, o yüzden şaşırdım. Bu tarifte; yılanın derisinin soyulup etinin köriyle ovalanması gerektiği yazıyordu. Ama daha önce Japonca bir kaynakta derinin asla ayrılmaması, etin de soya sosuyla marine edilmesi gerektiğini okumuştum. Sonuç olarak hala orijinal tarifi bilmiyorum; ama bir gün bulacağım."

Akpapak Erdem Paşa, bonsai yani ufak ağaç yetiştirme sanatıyla da ilgilenirdi.

Akpapak Erdem Paşa, kendisi pek beceremese de sanata; özellikle musiki ve resme çok meraklıydı. O dönemde Umaroğulları'nda kullanmayı kimsenin bilmediği kopuzlar alıp milleti alıştırmıştı. Akpapak Erdem Paşa; yağmurlu günlerde milleti otağında toplar ve ozanlara Alper Tunga sagusunu çaldırıp söyletirdi. Bu ozanların başı, hemen her şeyde pek becerikli ve başarılı olan kardeşi idi.

Akpapak Erdem Paşa'nın; suyun hemen kenarına, içine yaptırdığı camdan bir otağı da vardı. Bu otağ, bir mercan resifine bakardı. Akpapak Erdem Paşa burada vakit geçirmeyi, geçen balıkların resmini çizmeyi pek severdi. Her ay, bir sıkıntı olmasa bile "Ne olur ne olmaz" diyerek camı yeniletirdi.
Akpapak Erdem Paşa'nın balık çizimlerinden bazıları:


Akpapak Erdem Paşa bey olana kadar Umaroğulları yalnız hançer ve yarım yamalak kılıç kullanmayı bilirdi. Akpapak Erdem Paşa, bir kaynaklarda okuduğu her silahı daha önce görmese dahi kullanabilen Umaroğulları'na, bir de kendi obasına bakıyordu. Akpapak Erdem Paşa bey olduğu vakit, millete silah kullanımını öğretmek istedi. Akpapak Erdem Paşa öldüğünde, Umaroğulları kılıç, kama, hançer, pala, savaş baltası, teber, mızrak, ok, kargı, Tatar yayı, top, mancınık, kamçı, gürz, kalkan ve muştayı ustaca kullanamayanla dalga geçer olmuştu. Umaroğulları'nda "Elsiz Ocağı" denen bir askeri birlik kurulmuştu. Kaynaklar, bu birlikten bir kişinin çıplak elle on kılıçlı adamı öldürebildiğini yazar. Bu, Yunan ve İngiliz kaynaklarında geçer. Elsiz Ocağı'ndakiler, zaten çıplak elle ve bineksiz savaşmak için eğitilirdi.
Akpapak Erdem Paşa'nın hazırladığı bir harita. Bu sınırlar fazla değişemeden, Akpapak Erdem Paşa Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Kırmızı: Devlet-i Aziz; beyaz: Siyasi durumu belirsiz, yeşil: Büyük Arap devleti.
(Kıbrıs'ın fethi için Çakır Artun Paşa öyle çok emek sarf etmiştir ki, Umaroğulları'nca yazılan kaynaklarda Kıbrıs'tan bahsedilirken "Artun Adası" tabiri kullanılır)
Akpapak Erdem Paşa, en büyük mücadeleyi Devlet-i Aziz'in işine karışan tekfurlar ve eşkıyalar ile yapmıştı. Medrese döneminde yenemediği Tekfur Yağız Emir'i, paşa ve bey yetkilerini kullanarak kalesinde öldürmüş, kalesini yağmalayıp üçte birini civar halka dağıtmış, üçte birini Devlet-i Aziz hükümdarına göndermiş, üçte birine ise obasının malı olarak el koymuştur.

Akpapak Erdem Paşa'dan sonra Umaroğullarının izlediği yol; ülkenin en Batı, en Güney ve en Doğu'suna konuşlanmak olmuştur. Böylece uç beyliğinin avantajlarını kullanmışlardır. Batı'da kalan "Batıcılar" Meriç Nehri'ne dek fethedip sonra Doğu'ya gitmiş ve buradaki "Oturandaşlar" ile birleşmiştir. Güney'deki "Sıcakbölükler" Kıbrıs'a geçmiş, orayı da fethedince diğerlerine katılmışlardır. Bu dönem "Üç beylik dönemi" diye anılır ve beylerin kimlikleri, adları net bilinmemektedir.
Üç beylik döneminin sonunda sınırlar
Akpapak Erdem Paşa, tatlı şeyleri pek severdi. Otağ ziyafetlerine mutlaka balla kızartılmış tavuk koydururdu. Dönemin tüm yöneticileri, Dünya'dan çeşitli kişiler getirtmiştir. Ancak Akpapak Erdem Paşa; Dünya'nın dört bir yanından ustalar, demirciler, aşçılar, avcılar, çiftçiler, sanatçılar, savaşçılar getirtir idi. Bunlara otağda gösteri yaptırtır, hünerlerini öğretmesi için halkından isteyen en az iki kişiyi yanına verirdi. Bu kişilerin bazen yıllarca dönmediği, o kişiyle seyahat ettiği olurdu. Akpapak Erdem Paşa; Macaristan, Finlandiya, Hindistan, Çin, Kore, Moğolistan, Japonya ve Güney Amerika'yı gezmişti. Güney Amerika'ya seyahat için dünyanın dört bir yanından gemiciler, denizciler getirtmişti.

Akpapak Erdem Paşa'nın, bugün tamamı Eskişehir'deki Aziz müze'de sergilenen geniş bir koleksiyonu var idi. Bu koleksiyonda deniz kabukları, taşlar, bitki parçaları, ölü hayvanlar, kemikler, dünyadan çeşitli hediyelik eşyalar vardı.

Akpapak Erdem Paşa; kolye, bileklik ve yüzük takmayı pek sever; lakin çabucak sıkılıp çıkarırdı. Bir tek gece yatarken bile çıkarmadığı, içi tılsımlı kolyesi vardı. Ancak onu kıyafetinin içine sokar, göstermezdi. Yüzük ve kolyeli tasvirleri olsa da bileklikli tasvirine şu ana dek ulaşılamamıştır. Kulağı delik olmadığından küpe takmadığını, ancak bazen kulağına bir ip suretiyle kemik parçaları ya da hayvan dişleri astığını biliyoruz. (Yine de böyle tasviri de yoktur)

Akpapak Erdem Paşa'nın en sevdiği yemekler yaprak sarma, Kayseri mantısı, ramen, yayla çorbası, domates çorbası, çiğ köfte, balkabağı tatlısı, lokma tatlısı, pasta, tavuklu pirinç pilavı, tirit, iskender, Moğol usulü soslu tavuk, rakott krumpli, kumpir, waffle, trileçe ve peynir-ekmekti. En sevdiği içecekler ise soğuk çay, yeşil çay, böğürtlen meyve çayı, salep, boza, sıcak çikolata, kremalı kahvelerdi. Ancak otağ erkanının kararı, yaptığı neyse onu yer; bir tek yosun haricindeki deniz ürünlerinin kokusundan nefret eder, o gün otağa uğramaz, dönünce de her yeri sirke, limon ve kuru çiçeklerle ovalardı.

Akpapak Erdem Paşa, mizaha bayılırdı. En ufak ve anlamsız esprilere dahi, eğer bir şeyler anladıysa kahkaha patlatırdı. Ancak konuya uzak olduğundan anlamadığı esprilerde öylece kalırdı.

Akpapak Erdem paşa; geç uyur, geç kalkar, yaptığı işi sıkıldığı an bırakırdı. Bu yüzden pek çok işi yarım kalırdı. Ancak obanın ya da devletin işlerinde asla bunu yapmazdı. Yapmaya kalksa, kendisini mızrakla acı verir biçimde dürtmelerini korumalarına emrettiğini biliyoruz.
Abdulcabbar-ı Seyfi'nin "Anadolu" adlı eserinden; misafir ağırlanan, mavi kumaştan gökçe otağ (ortada) ve iki atolye.
Akpapak Erdem Paşa, Müslüman olmakla birlikte Tengricilik ve şamanlığa ilgi duymuştu. Obasındaki camiyi büyütmüş; yanına küçük kilise ve havra yaptırmıştır. Bilhassa Moğol soylu misafirlerini Gökçe Otağ'da ağırlardı.
Cami

Kilise

Havra
Akpapak Erdem Paşa, bir gün dergahında ozanları, civar beyleri, dost paşaları vs. toplamıştı. Sohbet, türkü giderken Nogay Türkü (Çoğu kaynakta Nogay denir; ancak aşırı güvenilir bir kaynakta Kazak, yine aşırı güvenilir bir başka kaynakta da Kırgız olduğu yazar. İçeriğinin neredeyse tamamı yanlış olan bir kaç kaynakta ise Kalmık ya da Özbek olduğu yazar) pervasız bir ozan, dergahta Tatar beyleri de olduğu halde Akpapak Erdem Paşa'ya Tatarlar hakkındaki düşüncelerini sordu. Öfkelenen tatar beylerini sakinleştirdikten sonra, Akpapak Erdem Paşa şöyle cevapladı: "Ben Türkmen'im (Oğuz'um), Tatar'ım (çekik gözlüyüm)(alternatif: okçuyum). Kutu veren (Allah) canı alıncaya dek (Ben ölünceye dek) buyum, beyim. O vakitten sonra da soyum. (Öldükten sonra bu özellikler soyumda da olacaktır)"

Akpapak Erdem Paşa, diğer göçebe halklarla; bilhassa diğer Türkmen ve Tatarlarla iyi ilişkiler kurmuştur. İstanbullu, Rum bir fresk ustası ile Eskişehirli, Tatar bir çini ustasının ortak çalışması ile ortaya çıkan bu tablo; Akpapak Erdem Paşa'nın kendisine lakabını veren beyaz renkli papağını yapmadan önceki börklerinden biriyle olması açısından önemlidir. (Ancak bu tablonun yapıldığı devirde, Akpapak adını zaten almıştı.)

Akpapak Erdem Paşa, dergahına gelip kendisine Umaroğulları İslam'ı kabul ettiklerinde inançlarında neyin değiştiğini soran bir grup Buryat'a şu cevabı vermiştir: "Evvel köpek barak idi, imdi yunt (at) adı Burak'tır. Evvelde Tanrı tek idi, imdi Tanrı yine tektir. Evvelki yol bozuktur, imdi tamir olmuştur. Evvel elçimiz yok idi, imdi adı övgülüdür. (Övülmüş, Muhammed) Evvel kurban at idi, imdi koçla devedir. Evvel kan kut (kutsal, övülü) idi, imdi hep yasaktır. (İslam'da kanın haram olmasından bahsediyor) Evvel bitig (kitap) bitikti (yoktu), imdi kutlu (kerim) toplaktır. (Kuran'dır. Kuran'ın kelime anlamının toplamak okumak vs. olduğunu kastediyor) Evvel mabed otağdı, imdi ise toplağdır. (camidir)"

Akpapak Erdem Paşa, yabancılarla çok rahat konuşamazdı. Bu nedenle özellikle devlet işlerinde, mutlaka bir aracı kullanırdı. Akpapak Erdem Paşa, Rus Çarlığı'nca gönderilen göçebe Yakutlardan oluşmuş temsil heyeti ile, onların dillerini konuşabildiği halde bir aracı ile görüşmüştür.

Pirinç Yolu
Akpapak Erdem Paşa'nın beyliğine dek, Umaroğulları iyi halli obalardan olsa da pek zengin sayılmazdı. Ancak beş çeşit temren (Pirinç menzil temreni, çelik av ve savaş temreni, pirinç çavuş temreni, alüminyum oyun ve mesafe temreni, ahşap ateş/zehir temreni), iki çeşit kılıç (yatağan, uzun kama), üç çeşit yay (Kozmopolit Türk yayı, manda boynuzlu uzun yay, kiraz oyun yayı) ve mızrak yapmayı bilirlerdi. Akpapak Erdem Paşa'nın çevredeki göçebelerle yürüttüğü ortak ticaret ve "Pirinç Yolu" adlı yeni bir kervan güzergahı oluşturup bu güzergahın önemli noktalarına kontrol, vergi ve alım-satım için görevliler koyması; hatta sırf bunlar için "Yolcu ocağı" diye bir eğitim birimi açması sayesinde, Umaroğulları kısa sürede zenginleşmiştir. Bu, Sofoğulları ile ticaret savaşı yaptıkları bir dönemdir. Ayrıca; Akpapak Erdem Paşa öldükten sonra Umaroğulları 25 çeşit temren, on dört çeşit kılıç (Yatağan, ağır kılıç, uzun kama, hançer, katana, rapier, pala, gaddare, Avrupa kılıcı, çatallı/boğumlu kılıç, yalmanlı kılıç, şeşmir, karabela, dadao), on çeşit yay (Türk yayı, Moğol yayı, Macar yayı, arbalet, Japon yayı, Kore yayı, boynuz takviyeli uzun yay, Çin yayı,Kızılderili yayı, Viking yayı) ve kullanabildikleri her silahı ustalıkla üretebilmeye başlamışlardı. Akpapak Erdem Paşa öldüğünde; obadaki en fakir kişi, İstanbul'u satın alabilecek kadar zengindi.

Akpapak Erdem Paşa, Umaroğulları'nda ilk kez psikolojik savaş uygulamıştır. Akpapak Erdem Paşa; savaşlarda hükümdarların, üst düzey komutanların vs. başlarını kesip bir mızrağa taktırır; bunu destekçilerine gönderirdi. Rus Çarlığı'nın istihbarat servisi olan Çeka'nın, o sıralarda bir iş için Antalya'da bulunan görünür yöneticilerinden en üst düzey olanını pusuya düşürüp avlamış, ardından da mızrağa taktırıp Rus Çarlığı'nın tüm toprakları ve Rus Çarlığı'nı destekleyen tüm topraklarda gezdirmiştir. Bu olay, Rus Çarlığı'nın Akdeniz'deki siyasi durumu belli olmayan toprakları ele geçirme hedefinin arkaya düşüp, önceliğin Umaroğulları'nı kaldırılması haline gelmesi olmuş; Umaroğulları ve Rus Çarlığı'ndaki göçebe halklar Porsuk Çayı kıyısında karşılaşıp savaşmış; sonuç olarak Rus Çarı Vladimir'in sarayına bu halkların beylerinin ve onları kontrol için orada bulunan askeri yöneticilerin kelleleri yollanmış; kelleleri getiren kişi, Vladimir'i de öldürmeye kalkmıştır; ancak başarılı olamamıştır. Akpapak Erdem Paşa, bunu obanın çıkarına kullanıp Rus Çarlığı'na onun kendi başına iş yaptığını, kendisinin böyle bir emri olmadığını belirten bir haber göndermiştir. Daha sonra; Umaroğulları ve Rus Çarlığı, devamlı haberciler göndererek birbirlerini kontrol altında tutmaya başlamışlardır. Akpapak Erdem Paşa'nın en büyük hamlesi ise; devletin izniyle Rus Çarlığı tarafından gönderilen, çoğu Çeka'dan bir heyeti tamamen öldürmüş; suçu Yunan İmparatorluğu'na atarak, Yunan İmparatorluğu'nun Karadeniz'deki topraklarının siyasi birliğini bozmuştur. Böylece; Devlet-i Aziz hem Yunan İmparatorluğu tarafından kıskaca alınmaktan kurtulmuş, hem de fetihleri daha kolay gerçekleştirebilmiştir.

Akpapak Erdem Paşa; dostlara ve hayvanlara karşı daima merhametli durmuş; ancak düşmanlara bir gram merhamet göstermemiştir. Sakarya'daki Tekfur Kancıl'ın kalesinde konaklayan bir çetenin çadırlarını, çete üyeleriyle beraber yaktırmıştır.

Akpapak Erdem Paşa; Büyük Arap Devleti'ne doğrudan saldırmamış; ancak siyasi durumu belirsiz alanlarda karşılaştığı ordularla savaşa tutuşmuş ve Büyük Arap Devleti'nin işlerine karışmak için daima Halep, Şam, Kudüs ve Antakya emirliklerine ulak ve casuslar göndermiştir. Hatta bazı casusları köle kılığına sokup satmış, bu sayede hem casusların fark edilmesini zorlaştırmış; hem de obayı zenginleştirmiştir.

Akpapak Erdem Paşa'nın, büyük, ormanlık bir alanı da vardı. Bu alandaki tüm hayvan ve bitkiler, Umaroğulları'nın malıydı. Bu sayede Umaroğulları; her türlü bitkisel malzemeyi rahatça elde edebiliyorlardı. Akpapak Erdem Paşa; bunu çocuk, torun ve akrabaları arasında paylaştırmak yerine obanın malı yapmış; böylece bu verimli alanla ilgili miras kavgasını ortadan kaldırmıştır. Akpapak Erdem Paşa; en çok vergiyi bu alan nedeniyle vermiştir. (Devlet-i Aziz'in vergi sistemi; bir kişinin ürettiği ve kazandığı her şeyin 10'da 1'ini devlete vermesi üzerinedir. Akpapak Erdem Paşa; bunun da olmaması için alanın 10'da 1'ini doğrudan devlete vermeyi teklif etmiş; ancak bu, Devlet-i Aziz tarafından suistimal edilmemesi için -verimsiz kısmını da verebilirdi- kabul edilmemiştir.)

Umaroğulları obası; beş sülaleden müteşekkildi. Önceden, hepsinin kullandığı damga şuydu ve bir boy sancağı yoktu:

Umaroğulları, sıklıkla boy sancağı olarak Kayı bayrağını kullanırdı. Akpapak Erdem Paşa; karışıklığın önüne geçmek için obaya bir boy sancağı, beş sülalenin beşine de beş ayrı damga icat etti.
Obanın sancağı
Akpapak Erdem Paşa; Asya'yı "dişli rakip", Avrupa'yı ise "Çıbanbaşı" olarak görürdü. Bu sebepten; çıbanbaşını kontrol altında tutmak ve ondan korunmak amacıyla "Karapapazlar" adlı, tümüyle Hristiyanlardan müteşekkil bir askeri birlik kurmuştu. Akpapak Erdem Paşa'nın öncesinde, Umaroğulları'ndaki askeri birlikler:

Çer ocağı: Sıradan savaşçıların ocağıdır.
Tımar ocağı: Savaşçı-yöneticilerin, komutanların vs. eğitildiği ocaktır.
Usta ocağı: Suikastçiler ve casusların eğitildiği ocak.
Kor ocağı: Korumaların, muhafızların, bekçilerin eğitildiği ocak.

Akpapak Erdem Paşa; bu yukarıdaki ocaklara alt-birimler kurmuş, ayrıca onlara üniforma ve damga belirlemiştir. Ve bunlardan bağımsız askeri ocaklar da kurmuştur. Akpapak Erdem Paşa tarafından kurulan askeri birlikler:

Çekençerler: Çer ocağının yay kullanan birimi. Üniformaları zihgir, geniş paçalı pantol ve önü kalkık, görüş engellemeyen börkten müteşekkildir.

Geçençerler: Çer ocağının kılıç kullanan birimi. Üniformaları dar paçalı pantol ve aşağıdan iple bağlı, baştan düşmeyecek börkten müteşekkildir.

Ninliler: Usta Ocağı'nın, Japon ninjaları tarzı casuslar yetiştiren bölümüdür. Üniformaları kara sargı, heybe ve kara maskeden müteşekkildir. Kışın kara yerine beyaz giyinirler. Kunai, shuriken ve nunçaka kullanırlar.

Samur ocağı: Katana kullanmak için eğitilen bir birimdir. Üniformaları samur derisinden elbise, börk, kuşak ve kara peçeden müteşekkildir.

Elsizler ocağı: Silahsız, bineksiz savaşmak için eğitilen birlik. Üniformaları yoktur.

Karapapazlar: Tamamen Hristiyanlardan müteşekkil bir birlik. Üniformaları kara, papaz kıyafeti ve papaz şapkasıdır. Silahlarının şekli daima haç gibi ve bu özelliğini öne çıkaran biçimdedir.

Boğumcu ocağı: Çatal kılıçları kullanması için eğitilen birlik. Üniformaları haki rengi elbise ile, kızıl sarıktan müteşekkildir.

Zehri e yaaki ocağı: Zehirleme ve yangın çıkarma gibi işler amacıyla eğitilen birim. Üniformaları yoktur.

Bu ocaklarla beraber; halktan herkes belli başlı silahları ustaca kullanabilir hale gelmişti.

Akpapak Erdem Paşa, yaylağı Bilecik, kışlağı İzmir eyledikten sonra neden bu kadar uzak yerleri yaylak ve kışlak belirlediğini soran birine şöyle cevap vermiştir: "Yörük'e yürümek gerek."

Akpapak Erdem Paşa döneminde, toydakiler şunlardır:

Êl-Han Oktay Bey: Akpapak Erdem Paşa'nın kardeşidir.
Çelikçi Recep Bey: Akpapak Erdem Paşa'nın babasıdır.
Arife Hatun: Akpapak Erdem Paşa'nın annesidir.
Akpapak Erdem Paşa'nın eşi (Kimliği konusunda yeterli kaynağa ulaşılamamıştır)
Aldanır Ağa: Eldime sülalesinin yöneticisidir.
Oklu Ağa: Okzıma sülalesinin yöneticisidir.
Aybüke Aba: Abır sülalesinin yöneticisidir.
Açuk Aba: Asda sülalesinin yöneticisidir.
Duydu Aba: Dumağ sülalesinin yöneticisidir.
Çekmiş Aka: Çekençerlerin yöneticisidir.
Geçmiş Aka: Geçençerlerin yöneticisidir.
Ajunal Aka: Tımar ocağının yöneticisidir.
Ajunçıkan Aka: Usta ocağının görünür yöneticisidir.
Hidoysama Aka: Ninlilerin yöneticisidir.
Hafız Mehmet Aka: Kor ocağının yöneticisidir.
Sansarcı Tarık Aka: Samur ocağının yöneticisidir.
Kuşanmamış Ahmet Aka: Elsizler ocağının yöneticisidir.
Karapapaz Yahya Aka: Karapapazların yöneticisidir.
Boğumcu Ali Aka: Boğumcu ocağının yöneticisidir.
Yangıncı Erdem Aka: Zehri e Yaaki ocağının yöneticisidir.
Ağa ve Aba'ların eşleri, babaları, anaları ve kardeşleri.
Dürtücü Kırklık Şad: Akpapak Erdem Paşa'nın veziri.
Kırk Altılık Selman Şad: Aldanır Ağa'nın veziri.
Yaygeçmiş Bakhatur Şad: Oklu Ağa'nın veziri.
Büken Şad Hatun: Aybüke Aba'nın veziri.
Kaçkarlı Emine Şad Hatun: Açuk Aba'nın veziri.
Pekinli Duymaz Şad Hatun: Duydu Aba'nın veziri.

Akpapak Erdem Paşa'nın, siyasi durumu belirsiz alanda kendi devletini kurmak isteyen animist bir Yugur obasını, Gediz Nehri kenarında bozguna uğratması; devlet kaynaklarında kısaca geçilmiştir. Oysa Kambek tarafından yaptırılan yazıtlarda, bu olay oldukça ayrıntılı anlatılır.

"...Akpapak ve Umaroğulları ile Yugzü obasının beyi ve ordusu karşılaşmıştı. Yugzü beyi Salkazın der:

Bre sultan mısın?
Değilsen n'edersin?
Bre korkmaz mısın?
Öyleyse ne savaşırsın?
Bre neye güvenirsin?
Yoksa ne gelirsin?

Yine der:

Ellerin kurusun,
Dilin çürüsün,
İçmeye su bulama!
Ben Salkazın,
Sen Akpapak;
Bu iş burada bitecek!

Akpapak der:

Sultan değilim, beyim.
Paşası olduğum devlet adına savaşırım.
Korkmam, Tanrım vardır.
Savaşırım, fetih gerektir.
Halkım vardır, ona güvenirim.

Yine der:

Kötü sözdür sahibine gider,
İyi sözdür sahibini över.
Ellerin kurusun demem, elini keserim.
Dilin çürüsün demem, dilini keserim.
Susuz kal demem, başını keserim.

Bu sözden sonra ordular birbirine bir girdi ki!..."

Akpapak Erdem Paşa; siyasi durumu belirsiz alandaki bir devlet yapılanmasını, kendilerine nispeten uzak olan başkentini ele geçirerek yok etmek istemişti. Toy, bu kararın gerekçesini sorunca; şöyle cevap vermiştir: "Otağa hakim olan, obaya hakim olur." Bu söz, daha sonra Umaroğulları arasında pek yaygınlaşmıştır.

Akpapak Erdem Paşa, henüz hayattayken kendisine bir mezar yeri yaptırmıştı. Burası; yeşil çiniden, sarmaşıklı, yosunlu; etrafında bir nehir kazılı, çevresine huş, meşe, çam ve bambu dikili bir kubbedir. Nehre bir çok su bitkisi dikilmiş; yengeç, kerevit, balık, yılan ve kurbağa salınmıştır. İç yüzüne, hat sanatı ile; Hunca olarak Akpapak Erdem Paşa'nın hayatı, yaptıkları, iyilikleri yazılmıştır. Akpapak Erdem Paşa'nın hayatı, başarıları ve yaptıklarının büyük bölümünü, bu yazıt ve daha sonra yaptırılmış Kambek yazıtlarından biliyoruz.

Akpapak Erdem Paşa'nın otağı, ünlü seyyah Abdulcabbar-ı Seyfi'nin "Anadolu" adlı eserinden
Akpapak Erdem Paşa'nın otağının 6 girişi; 7 odası vardı, bu yüzden kurmak zordu. O dönemlerde Umaroğulları arasında "Çadır 3 günde, otağ beş günde, Akpapak'ın otağı yirmi beş günde kurulur." adlı bir söz olduğu ve Devlet-i Aziz'de uzun süren işlere "Akpapak'ın otağı gibi" dendiği bilinmektedir. Araştırmacılar; sözdeki 25'in abartı veya kafiye olduğunu, en fazla 10 günde otağın kurulduğunda anlaşmıştır.

Akpapak'tan önce Umaroğulları, yalnız dışarıdan gelenlerce ya da obadaki birkaç kişice yapılan süsleri; o da yalnızca bir kısmı kullanırdı. Hele savaşçıların ekipman ve giyimlerinde neredeyse hiç süs yoktu. Yalnızca kılıç ve hançerlerin kabzaları kurt, at ya da kartal başı şeklinde yapılır ve üzerlerine bazen ayetler yazılırdı; bu silahlardaki tek süstü. Kalkan ve giyimlerde, IYI damgası çok sık kullanılmıştır; hem Akpapak'tan önce, hem de sonra. Akpapak'tan sonra ise; bu "göz korkutma" ve "aynı tarafta olma" şeyleri de sürdülürse de özellikle kalkanlarda ve heybelerde, doğa tasvirleri sıklıkla yer almıştır. O dönemde süslemede en çok kullanılan hayvansal malzemeler tüy, çakal dişi ve yılan derisi; diğer malzemeler ise metal parçaları ve çakıl taşlarıdır.

Akpapak Erdem Paşa; ayrıca çok iyi bir kemankeş ve kemangerdi. Bugün çoğu parçasının yeri ne yazık ki bilinmeyen 200'den fazla yay, milyonlarca ok, elliden fazla tirkeş, yay sayısınca yay sadağı, altmış kalkan, yirmi okçu kolçağı ve seksen bir zihgirden oluşan; tamamını kendi yaptığı bir kolleksiyonu vardı. Çekençerlerin eğitimlerini ağırlaştırmıştır.

Akpapak Erdem Paşa bey olmadan önce, Umaroğullarında tek kişilik bir çadır kurabilmek ve beyin ailesinden olmak, bey olabilmek için tek şartlardı. Akpapak Erdem Paşa bey olduğu vakit, beylik şartlarını yeniledi ve bu, dönemin tüm kaynaklarında yer almıştır. Sonradan hiç değiştirilmediği için, günümüzde bile Umaroğulları sembolik olarak bey seçer ve bu şartlar kullanılır.

1) Hançer de olsa bir silahı düzgünce kullanabilmek
2) Okuma yazma bilmek
3) Ayrık otu yetiştirebilmek
4) Beş civcivi büyütüp tavuk yapabilmek
5) Bir börk yapabilmek
6) At binebilmek

Akpapak, papak ve diğer başlıkların sayılmadığını söylemiş; ve geçici olarak beylikten ayrılıp bir börk yapmıştır.

Akpapak Erdem Paşa hakkında anlatılagelen pek çok hikaye, Devlet-i Aziz'in son dönemlerinde; göçebe halkları gaza getirmek için yazılan "Çobanname"de yer almıştır. Bu hikayelerden biri, diğer hiçbir kaynakta geçmemesi ve bu kaynaktan başka bu hikayeye dair hiç bir kanıt olmamasıyla ilginçtir.

"Akpapak bir gün zehgirini, kolçağını taktı; tirkeş, sadak yanına aldı; yılkıdan aygır, koyundan koç, deveden tülü kestirdi, boz boyunlu ak koç atına sıçrayıp bindi; tuğrullu yıldızlı kalkanını aldı, boğumlu kılıcını taktı; başında börk, ayağında çizme, dağa kaçtı. Dağda pusu atmış gavatlar vardı; 12 kara giyimli, kara düşünceli haçlı ile bunların psikoposu; yedi tanrısız eşkıya ile başlarında Hintli rahip idi. Geleni geçeni keser, çalarlardı. Akpapak atla ilerlerken yayını çekti, zehgirini çıktı (çıkardı), okunu çekti; bunları keklik gibi avladı. Psikopos ile rahip vardı, Lapseki tekürünün (tekfurunun) balkına (kalesine) kaçtı. Tekür kızdı; Stanpolis'ten (İstanbul'dan) destek çağırdı; meliklere haber saldı. Bir tümen haçlı, bir tümen kafir, bir tümen Müslüman, yetmiş ıldınanç (Yahudi) toplandı; obaya vardı (gitti). Meğer Akpapak Erdem Paşa'nın çaşıtı (casusu) var idi, vardı habar (haber) saldı. Akpapak halkı topladı, dedi: 'Halkıma, aileme, varıma (varlığıma), askerlerime dokunanın kellesini; varıma (malıma), okuma, yayıma dokunanın ellerini; tek bir avuç toprağıma, otuma, suyumu karabasanın (izinsiz basanın, kargaşa çıkaranın) ayaklarını keserim!' Hemen sultandan yardım istedi; o sırada önden alplar gönderdi. Alplar hilal oluşturdu; öndekiler daldı, ok atıp kaçtı; devam etti. O sıra destek geldi, Akpapak ile desteği yel gibi vardı. Meğer çoktan cenk meydanında düşmanın etrafı sarılı idi. Evvel bunlar Allahu Ekber nidası attı, Müslümanlardan münafıklar, sözde müminler hariç saf değiştirdi; tekürün kellesi, bizzat Akpapakça alındı."

Araştırmacılar; bu hikayenin büyük ihtimalle uydurma olduğunu düşünmektedir. Bu hikayenin dayanağı ise; gerçekten Umaroğulları ve Lapseki tekfurluğu arasında bir savaşın olmasıdır. Ancak; araştırmacılar, büyük ihtimale o savaşta Akpapak Erdem Paşa'nın bizzat yer almadığını; alsa da ön saflarda değil, perde arkasında olduğunu düşünmektedir. O dönemlerde Akpapak Erdem Paşa'nın has alplarının neredeyse tamamının Seben meliğinin kalesinde baskında olması, Akpapak Erdem Paşa'nın da o sırada orada olduğunun düşünülmesine neden olmaktadır. Bununla beraber; Seben kuşatması, neredeyse hiç kan akmadan; meliğin Devlet-i Aziz'in kale beyliğine kendi rızasıyla geçmesiyle bitmiştir.

Akpapak Erdem Paşa'nın usta bir kemankeş ve kemanger olduğunu sadece Devlet-i Aziz'dekiler değil, pek çok kişi kabul etmiştir. "11. yy.ın en meşhur okçu ve yay yapımcıları" adıyla pek çok dile de çevrilmiş, kitapta yazdığı her kişinin yanında bir süre kalmış Okçu Adelias tarafından yazılmış "Sagittarii Optimus in Mundo" adlı eserde, şu şekilde yazar:
"Dünyanın en iyi kemankeşleri şunlardır: Britanya'dan Acey the Longbowman, Batı Avrupa'dan Adal das Schwarze, Roma'dan Quarto Moyses, Devlet-i Aziz'den Aqpapaq Erdem Pasha, Araplardan Al-Ahmar Yartadi Amamatan Ali, Perslerden Barbar Agah, Japonlardan Seiji Akio. Dünyanın en iyi kemangerleri de Avrupa'da Inclina fecit Hassæn, Ortadoğu'da Aqpapaq Erdem Pasha, Uzakdoğu'da Xing De Hui."

Akpapak Erdem Paşa'nın kişilik ve okçuluğuna dair bir başka hikaye, pek çok kaynakta kendine yer bulan şu hikayedir:

"Bir gün Özenli Abdullah Paşa, Dorlion kalesinde ziyafet verdi. Beyleri, paşaları, tekürleri (tekfurları), melikleri, knezleri hep çağırdı. Çağrılan melikler arasında Melik-i Siyah derler, Türkçe Deveci melik derler bir melik var idi. Asya Minör'ün (Anadolu'nun) en iyi kemankeşi olmakla övünür idi. Kalesinde kendinden iyi ok attığını diyenin kellesini vurur idi. Kendisine bağlı yerlerde, iyi okçu hasıl olmasına izin eylemez idi. Çıngar çıkarır, kavatlık eder idi. Sözde mümin, özde hünin (eli kanlı) idi. Özenli Abdullah Paşa yemeğe at söklöngüçü (kebabı), keler kızartması, yılan çorbası koydurmuş idi. Deveci melik geldi, Özenli'yi kafir ilan etti. Akpapak geldi, 'Bizim mezhebimiz Kuran'dan gayrı değildir; yılan da, keler de, at da yeriz.' dedi. Deveci vardı, Akpapak'ın önüne dikildi, Devlet-i Aziz'in tümünü kafir ilan etti. Amma bir şey yapmağa, Devlet-i Aziz topraklarında olduğundan arka tarafı yemedi. Akpapak geldi, 'O vakit ata, deveye, file binelim. Kılıç kuşanalım, ok atalım. Sen kazanırsan Dorlion kalasını (kalesini) veririz. Yok ben kazanırsam kalan (kalen) ve merkezi Yunak'ı verirsin' dedi. Deveci kızdı, 'Kumardır bu kafir' dedi. Akpapak vardı, 'Bu cenktir bre gafil' dedi. Ekledi: 'Hem sen değil misin milletin kellesine alma (elma) koyup onların hayatını kumara yatıran?' Böyle deyince Deveci köşeye sıkıştı, kabul etti. Akpapak ile ata bindiler. Akpapak attan sarkıp atlayıp diğer yandan yakaladı; Deveci yapmaya kalkınca düştü, kaseyi çatlattı. Akpapak ile Deveci deveye bindi; Deveci yendi. Akpapak ile Deveci ok attı. Akpapak on attığının onunu da vurdu, Deveci on attığının onunu da vurdu. Deveci yönünü Akpapak'a çevirdi, Akpapak da ona döndü. Daha deveci okunu gezleyemeden Akpapak onu kellesinden vurdu. Kellesini kestirdi, alplarıyla kalasına (kalesine) vardı, kellesini kendi kalasının surlarına astırdı. Kaladaki (kaledeki) sancakları kaldırdı, yerine Devlet-i Aziz ile ona tabi boyların sancaklarını astırdı. Ziyafet verdirdi; yılkıdan aygır, deveden tülü, koyundan koç, tavuktan horoz, kelerden kerten (erkek keler), keçiden oğlak kestirdi. Halka yemek dağıttı, kendine güvenen kemankeşleri çağırttı, oyun tertipledi, kazananlara ödül, kazanamayanlara eğitim verdi. Kalenin bölgesindeki on altı kemangeri ziyaret etti, hepsinden malzeme aldı."

Akpapak Erdem Paşa; bey olarak iştirak ettiği yerlerde bizzat kendi yaptığı ve hala Umaroğulları'nda beyden beye geçen Bekbörük'ü (Bey börkü) takmıştır. Paşa olarak iştirak ettiği yerlerde ise papağını takmıştır. Her iki türlü de iştirak ettiği yerlerde, tanınmak için papağını takmayı tercih etmiştir.

Akpapak Erdem Paşa'nın, zaten Devlet-i Aziz'in tüm paşalarına verilen "paşa alayı"nda bulunan yüz yirmi muhafız, elli casus, yirmi suikastçi, otuz iki asker ve yirmi nöker (asker olarak kullanılan köle ya da esir) bulunmakla birlikte; Akpapak Erdem Paşa'nın Devlet-i Aziz ile sınırı bulunan her kalede, orduda, ülkede; hatta Devlet-i Aziz içindeki kale ve halklar-ordular arasında onlarca casusu olduğu, sonradan türbesindeki gizli bir odada bulunan defterlerde; kendi eliyle, Japonca olarak yazılmıştır. Akpapak Erdem Paşa'nın; bu defterleri, o sıralarda iyi bildiği dillerden en uzakta konuşulanın ve en az öğrenme heveslisi olanın o olduğu için Japonca yazdığı düşünülmektedir.

Akpapak Erdem Paşa; Umaroğulları ve Devlet-i Aziz tarafından çokça övülmesine rağmen vurdumduymazlık, sinirini eşyalardan çıkarma, çıkarcılık, dik başlılık, her şey için başkalarını suçlama, becereksizlik, dediğim dediklik, kafasına eseni yapma, düşmanını ne pahasına olursa olsun ortadan kaldırma gibi pek çok olumsuz özelliği de olduğunu biliyoruz. Ayrıca Akpapak Erdem Paşa, Devlet-i Aziz'in haberi olmadan veya haberi olsa bile onaylamadığı pek çok şey de yapmıştır. Bunlardan en ünlüsü, Devlet-i Aziz ile Rus Çarlığı arasındaki bir savaş başlamadan önce kendisine Arabissos (Maraş-Afşin) knezinin kalesini ele geçirmesi söylenmesine rağmen; bunu yapmayıp tarafları savaşa kışkırtması ve her iki tarafı da zayıflatan bir savaşa neden olarak ölülerden kılıç, arma, tılsım gibi şeyleri toplaması ve savaş bittikten sonra knezliğe kendi başına tekrar savaş açmasıdır. Bu savaşla Akpapak Erdem Paşa, knezlik askerlerini siyasi durumu karışık ve her gün çatışmaların olduğu bir köye çekerek kendi dokunmadan orduyu ortadan kaldırmıştır.
Bir başka yaygın bilinen olay; bir grup isyancı ile Devlet-i Aziz'deki savaşın Akpapak'ın arada gidip ot toplayıp avlandığı arazide yapılmasından ötürü her iki tarafın da arsaya girişini engellemesi ve tarafları, her iki tarafın da savaşta çok zorlanacağı bir araziye sürmesidir. Bunun yüzünden başta ceza almış, daha sonra ise o araziye yerleştirdiği Tatar yayı kullanan keskin nişancılar (O dönemin kayıtlarındaki ad ile: Kuşburanlar/Kuşvuranlar (Dönemin kayıtlarını okumuş kişilerden pek azına göre: Kuşuranlar); Latince kaynaklarda: Qushwurian/Qushphurian) sayesinde savaşın kazanılması neticesinde ödül almıştır.
Bir başka olay; düşman obalardan Balıkesir civarındaki tekfurlukların da çoğunu ele geçirmiş olan Yazemirler (Bazen: Tekür obası, Tekür-emirler) ile Umaroğulları mücadele ederken; Yazemirler'in obasında kasıtlı olarak yangın çıkarıp çevreyi de askerleriyle kapatarak çıkmaya çalışanı vurmasıdır. Ancak zaten göçebeliğe devam eden kolu çok küçük bir kol olduğundan, Yunan İmparatorluğu ile bir savaşın eşiğine gelinmiş; sonuç olarak Akpapak Erdem Paşa tam ceza alacakken, Yazemirlerin tekfurluk yaptığı tüm kaleleri barut, kolonya, rakı ve şaraptan yaptığı karışımla patlatarak askerleri bir noktaya çekip kuşburanlar sayesinde öldürmüş, suikastçiler ise o karışıklıkta tekfurları öldürmüştür. Daha sonra Akpapak Erdem Paşa; bu kalelere yerleştirilecek kişiler kendisinin seçimine bırakılmasına rağmen birini ayırıp kendine almış, geri kalanında ise kararı devlete bırakmıştır. Kendine aldığı kale, daha sonra han, lokanta, pazar, tarla, kaplıca ve ahır olarak kullanılmıştır. Ayrıca içinde bulunan ufak kilise olduğu gibi bırakılmış; ancak bahçesindeki büyük katedral camiye çevrilmiştir. Önceki adı "Sublime castrum Artemea" olan bu kale, o vakitten sonra "Umarpazar" (Veya: Ömerpazar) olarak anılmaya başlanmıştır. Bu kale, Umaroğulları'nı zenginliğe taşıyan önemli adımlardan biri kabul edilir. (Kalenin tapusu, günümüzde Akpapak Erdem Paşa'nın torunlarından Hakan Mehmet Umaroğlu'na aittir ve hala otel, çiftlik, restoran ve kaplıca olarak hizmet vermekte; içerisindeki o cami mescit, kilise tarihi eser, pazar ise hediyelik eşya dükkanı olarak hizmet vermektedir)

Akpapak Erdem Paşa'nın çocukları ve ilkin torunları konusunda kesinlik olmasa da, sonraki nesillerin kaydı çok iyi tutulmuştur. Ünlü Türkolog Attila Turul Farkas, "Umar Fajta" (Umar'ın Soyu) adlı eserinde, Akpapak Erdem Paşa'nın çocuk ve torunlarını şöyle saymıştır:

Erbüke Bey
Hinata Hatun
Ece Hatun
Kara Musa
Haçsız İsa
Başsız Mehmed Baba
Kibirsiz Hatun
Soylu Süleyman
Gececi Uldın
Tembel oğlu Atılgan
Kara Hamza kızı Alev
Alaz Ceyda
Belalı Tilki Hatun
Gök oğlu Bulut
Ahmed oğlu Ahmed
Cengizer
Tengiz Alp
Yılanlı
Karyavuz
Tuğrul oğlu Dumrul Alp
Akbayram
Badruk Selman
Bütün oğlu Tümen
Burkan kızı Anka
Zümrüd kızı Almaz
Keyf oğlu İye
Kam Tin Bilig
Cinci Adsız Hoca
Kemankeş Ögedey Hoca
Koca Gam
Kamçı Koca
Musa Şad
Kerim Başşad
Noyan Albarak Bey
Esir Hal Beyzade
Kara Ramiz
Ecel Dayı
Bayanay Bayan
Kayra Mikail Alp
Ülgen Cebrail Alp
Bilinmez oğlu Kılıç
Altay oğlu Kubılay
Güneş kızı Ayalp
Ejder oğlu Ajdar
Gökbörü oğlu Kurt
Pars oğlu Baybars
Kafircene Mahmut
Kapgan Alp
Otacı Gılgamış
Kurtuluş Alp
Talay Neptün
Alageyik Hatun
Börteçine Alp
Erendiz Alp
Eçine Hatun
Meneviş
Tolkun Alp
Doğu Hatun

Selçuk Münferit Bey'in "El-Türkmen ve'l Siyaset-i el-Devlet'ül Aziz" adlı eserinde, Akpapak Erdem Paşa'nın çocukları şöyle listelenmiştir:

Erbüke Bey (al-Arbuke By)
Hinata Hatun (al-Hin A'ta Khatn)
Kapgan Alp (Aq-Qabqan Alb)
Kadı Gılgamış (Qadi Qiljamish)
Ece Hatun (El-Aja Khatn)
İsa Musa Alp (İsa Musa Alb)
Mehmed (Al-mahmad)
Yuntlukız (Al-Yund Al-qiz)
Kurtuluş (Aq-Qurtulish)
Talay Neptün (At-Talai Nebdin)
Börteçine Alp (Ab-Burdajina Alb)
Eçine Hatun (Al-Ashina Khatn)
Erendiz (Al-Arandis)
Zülfikar Alp (Az-Zulfekar Alb)
Tengribermiş (At-Tankrewarmis)

Kapağan Mahmud Paşa, Akpapak'ın oğlu olmadığını; yalnız iki kızı olduğunu söylemiştir. Yazdığı "En derin paşaların soy kütüğü" adlı kitapta, Akpapak Erdem Paşa'nın soyu hakkında şöyle demiştir:

"Akpapak'ın evlatlığı haricinde oğlu yoktu, soyu yalnız Hinata ve Ece adlı iki kızından devam etmiştir."

Cansız Paşa ise "Devlet-i Aziz'in soy kütüğü" eserinde Akpapak'ın soyunu şöyle yazmıştır:

"Akpapak'ın Hinata ve Ece adlı iki kızı, Erbüke adlı bir oğlu ile Mehmed adlı bir evlatlığı vardı. Erbüke Bey'in soyundan gelenlere Yılanlılar, Ece Hatun'un soyundan gelenlere Turungalar, Hinata Hatun'un soyundan gelenlere Günlüler, Mehmed Bey'in soyundan gelenlere ise Akmahmutlar denir. Bunların hepsi iktidarın kendisinde olduğunu iddia ettiği halde, Umaroğlu Beyleri başka soydan seçilir."

"Umaroğlu Beylerinin başka soydan seçilmesi", Akpapak soyundan Timüçin Nikhun'a (Yılanlılar'dandır) dek sürmüştür. Ondan sonra beyliğin hakkı olana geçtiği söylenir.

Akpapak Erdem Paşa'nın otacı olduğu da söylenir. Kendi ilaçlarının çoğunu kendisi yaptığını biliyoruz. Bunun dışında, yarası olan bir esir için merhem görünümlü bir zehir hazırlayıp onu ortadan kaldırdığı da bilinen bir gerçektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder